26 May 2023 Friday
Daha önce TRT’yi protesto eden ve gerçek bir Türk milliyetçisinin asla Hüda-Par ile ittifak yapmayacağını ilan eden Sinan Oğan, kısa süre sonra tutumunu değiştirdi ve 14 Mayıs öncesinde Hüda-Par’ın ittifakına katıldı. Twitter hesabından paylaştığı bir başka videoda “20 yıldır muhalefet iktidarı değiştiremedi, 20 yıldır iktidar ülkeyi her gün geriye götürüyor… Bir oy tüm bunları değiştirebilir.”
Ancak tüm bu açıklamaları kısa sürede yalanladı. Sadece bir hafta sonra, daha önce protesto ettiği TRT kanalına çıkmaya hazırlanıyordu. Bazı sosyal medya kullanıcıları Erdoğan’ın siyasi zekasına hayranlık duyarken ve Oğan için üzülürken, bazıları da bir siyasetçi bu kadar mı omurgasız olur be kardeşim diyerek yakındı. “Dün Hüda-Par ile asla ittifak yapmayız diyorduk, bugün TRT ile işbirliğine hazırız. Bir siyasetçinin en azından biraz dürüst olması gerekir, özellikle de daha birkaç hafta önce cehennemin kapılarını kapatacaklarını iddia ettikten sonra.”
Bu konudaki en esprili yorumlardan biri Haber24s.com editörümüz Yiğit Cilli’den geldi. Cilli, “Erdoğan ikna kabiliyetiyle ve siyasi zekasıyla S.oğan’ı üç günde pişirdi ve sonra da yedi ve AKP’ye AKP’lilerden bile daha sadık hale getirdi” dedi. Daha önce kendisine hakaret edenleri siyasi yandaşı haline getiren Erdoğan, şimdi de Sinan Oğan’da son siyasi müttefikini buldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eski siyasi rakibi Oğan’ı Protesto ettiği TRT kanalına çıkartarak Sinan Oğan’a son darbesini vurmuş oldu.
Seçmenlerine ihanet eden siyasetçiler söz konusu olduğunda, birçok ünlü filozof bu konudaki düşüncelerini dile getirmiştir. Örneğin Jean-Jacques Rousseau, siyasetçilerin temsil ettikleri insanların çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri gerektiğine inanıyordu. Rousseau, hükümet ile vatandaşlar arasında bir toplumsal sözleşmenin önemini ve siyasetçilerin seçmenlere karşı sorumlu olduğunu vurgulamıştır.
Bir başka filozof Niccolò Machiavelli, siyasi liderlerin genellikle kendi çıkarlarını seçmenlerinin refahından üstün tuttuklarını savunmuştur. Machiavelli’ye göre güç ve kendini koruma, politikacıları genellikle başlangıçta verdikleri sözlerle veya ilkeleriyle çelişebilecek kararlar almaya iter.
Benzer bir şekilde Friedrich Nietzsche de halkı temsil ettiklerini iddia eden ancak nihayetinde kendi hırslarına hizmet eden politikacıların ikiyüzlülüğünü eleştirmiştir. Liderlere körü körüne bağlılığın tehlikelerini vurgulamış ve bireyleri iktidardakilerin güdülerini ve eylemlerini sorgulamaya teşvik etmiştir.
Bu felsefi bakış açıları, seçmenlerine ihanet eden politikacılar konusuna ışık tutmaktadır. Dürüstlüğün, hesap verebilirliğin ve vatandaşların seçilmiş temsilcilerinin eylemlerini eleştirel bir şekilde değerlendirme ihtiyacının önemini vurgulamaktadırlar.
2005-2007 arasında Toronto’da ILAC okulunda öğrenim gördükten sonra 2008-2012 yılları arası Londra’da Roehampton Üniversitesinde Uluslararası Ekonomi okumuştur. 2014’den beri Toryum Grup İsimli bir Danışmanlık Şirketi vardır. Buna ek olarak Yeminli Tercümanlık yapmaktadır.
Kişi başına düşen gelir son yıllarda hiç olmadığı kadar düşen 10 bin dolar altına indiği ve kazakistan, kosta rika gibi ülkelerin altında kaldığı tüm devlet kaynaklarının bir avuç politik elitin yararına kullanıldığı ve depremde bir kaç siyasi erkin çıkarı yüzünden geç yardım gittiği ve bunun sonuncunda 50 bin insanımızın vefat ettiği bir ülkede dünyanın tüm sosyolog, psikolog ve istatistikçilerini şaşırtan bir şey oldu ve iktidar partisi kimsenin tahmin edemediği rekor bir oy ile seçildi.
Dünyadaki ünlü kumar siteleri bile Kılıçdaroğlunu favori gösterirken Erdoğan için verdikleri oranlar seçilemeyeceği yönünde ve oldukça yüksekti. çoğunlukla Avrupa’daki seçimlerde nokta atışı yapan bu kumar siteleri bile Avrupa’da bildikleri seçimlerin aksine bizim seçimlerde yanıldılar. Bunun nedeni ülkemizde demokrasi kültürünün Avrupa, Amerika ve Japonya’dakinden oldukça farklı olmasıdır.
Türkiye’de 2023 seçimlerinde kimin seçileceğini bilen az sayıdaki kişiden biri de 2400 yıl önce yaşamış Eflatun (Plato)dur. Eflatun Akp’nin nasıl ekonomik ve sosyolojik olarak başarısızlıklara rağmen rekor bir oy ile seçildiğini bize açıklayabilir. Genellikle modern yönetimin temel direklerinden biri olarak selamlanan demokrasi, eğitim düzeyi düşük ülkelerde zorluklarla karşılaşabilir. Vicdansız politikacılar kitlelerin cehaletinden yararlanarak güç kazanıp bir ulusun zenginliğini ve geleceğini baltaladığında, hem Platon hem de Nietzsche bu tür bağlamlarda demokrasinin sakıncalarına ilişkin değerli görüşler sunmaktadır. Amacım bu yazı da, eğitimsiz popülizmin tehlikelerini ve toplumsal temellerin erozyona uğramasını vurgulayarak bu iki düşünürün fikirlerini incelemektedir.
Pluto, cehaletle karakterize edilen ulusların başarılı demokrasiler kurma ve sürdürme konusunda çok sayıda engelle karşılaştığını savunmaktadır. Bu zorluklar şunları içerir:
1. Sınırlı Sivil Katılım: Cahil halklar genellikle demokratik süreçlere aktif olarak katılmak için gerekli bilgi ve anlayıştan yoksundur. Bilgilendirilmiş vatandaşlar olmadan, seçimler ve politika kararları kamu yararı dışındaki faktörlerden etkilenebilir, bu da demokratik temsil ve adalet ideallerini baltalayabilir.
2. Manipülasyona Açıklık: Cehalet insanları çıkar çevrelerinin, demagogların ve propagandanın manipülasyonuna açık hale getirir. Bu manipülasyon, cehaleti kişisel çıkarları için kullanan, demokratik ilkelerden ödün veren ve ekonomik ilerlemeyi engelleyen otoriter liderlerin yükselmesine yol açabilir.
Tüm halkın yapılan yolsulukları ve harcanan paraları gördüğü halde vatan, millet gibi kavramlar ile kandırılması buna güzel bir örnek olabilir. Bugün akpli bürokratların hollanda, ingiltere gibi ülkelerde milyarlarca dolarları olduğu bir sır değildir.3. Zayıf Kurumlar: Demokrasiler, denge ve denetlemeyi sağlamak, hukukun üstünlüğünü korumak ve sosyal ve ekonomik kalkınmayı teşvik etmek için güçlü kurumlara dayanır. Cahil uluslarda kurumlar yolsuzluk, adam kayırma ve uzmanlık eksikliği nedeniyle zayıflayabilir ve refahı teşvik eden politikaların etkili bir şekilde uygulanmasını engelleyebilir.
Kızılay, Afad, Anadolu, Ajansı TÜİK, Tübitak, YSK, Yargıtay, Danıştay, Üniversiteler, Türk Yargısı gibi cumhuriyetin önemli kurumları AKP döneminde tamamen yozlaşmış, bağımsızlıklarını kaybetmişm ve Ülkenin refahı yerine bir avuç insanın revahı için çalışmaya başlamıştır.4. Verimsiz Kaynak Tahsisi: Vatandaşlar kamu harcama öncelikleri hakkında bilinçli kararlar vermek için gerekli bilgiye sahip olmayabileceğinden, cehalet etkin kaynak tahsisini engelleyebilir. Bu da yatırımların israf edilmesine, ekonominin kötü yönetilmesine ve kalkınma beklentilerinin engellenmesine yol açabilir.
Tüm vergilerin, yurt dışından alınan borçların bir avuç yandaş firmaya akması buna örnek gösterilebilir. Kendine yerli ve milli diyen bir parti dolar ile ihale vermiştir bunu kendisine destek veren halk bildiği halde görmemezliği gelmiştir.
Popülist Politikanın Tehlikeleri:
Antik Yunan filozofu Platon, demokrasiye ilişkin çekincelerini dile getirmiştir. Karizmatik demagoglar tarafından yönlendirilen eğitimsiz bireylerin kolayca manipüle edilebileceğini savunmuştur. Okuryazarlık oranının ve eleştirel düşünme becerilerinin düşük olduğu az eğitimli ülkelerde halk, yozlaşmış politikacıların etkisine açık hale gelir. Bu demagoglar halkın duygularını istismar eder ve akıldan ziyade duygulara hitap eden söylemler kullanırlar. Bu senaryoda, eğitimsiz kitleler farkında olmadan güç peşinde koşanların elinde piyon haline gelirler.
Cehaletin Yetiştirilmesi: yüzyılın önde gelen filozoflarından Friedrich Nietzsche, eğitimsiz demokrasilerin doğasında var olan bir başka tehlikeyi tespit etmiştir. Cehaleti sürdüren ve entelektüel gelişimi aktif olarak engelleyen toplumları eleştirmiştir. Bu tür ortamlarda, eğitim eksikliği kendi kendini sürdüren bir döngü haline gelir ve vatandaşlar manipülatif taktikleri ayırt etmek için gereken bilgi ve araçlardan mahrum kalır. Yozlaşmış politikacılar bu boşluktan faydalanarak eğitimsiz kesimde yankı bulan popülist söylemler kullanır ve ulusal refah pahasına kendi iktidarlarını daha da kalıcı hale getirirler
Yolsuzluk ve Ulusal Zenginliğin Yok Edilmesi:
Hem Platon hem de Nietzsche, yozlaşmış politikacılar güç kazandığında bunun sonuçlarının demokratik ideallerin erozyona uğramasının çok ötesine geçtiğini kabul etmiştir. Çoğunluğun liderleri sorumlu tutmak için gerekli bilgiye sahip olmadığı az eğitimli ülkelerde, politikacılar konumlarını kişisel çıkarları için kullanırlar. Bu durum genellikle yolsuzluğun yaygınlaşmasına, kamu fonlarının zimmete geçirilmesine ve kaynakların kötü yönetilmesine yol açarak bir ulusun zenginliğinin yok olmasına neden olur. Kamu varlıkları hortumlandıkça ve kötüye kullanıldıkça, ülkenin ekonomik potansiyeli zarar görmekte ve gelecekteki kalkınması engellenmektedir.
Ulusun Geleceğine Yönelik Tehdit:
Platon ve Nietzsche, eğitimsiz popülizmin bir ulusun geleceği için uzun vadeli sonuçlarının da altını çizmiştir. Toplumlar cehalet kültürünü besleyerek ve yozlaşmış liderleri güçlendirerek entelektüel ve ahlaki gelişimlerini sekteye uğratma riskiyle karşı karşıya kalırlar. Eğitim geri planda kaldığında, yenilikçi düşünce, bilimsel ilerleme ve sosyal uyum zarar görür. Eğitime yatırım yapılmaması sadece şimdiki nesle zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda ülkenin geleceğini de tehlikeye atar, zira gelecek nesilleri bu zorluğun üstesinden gelmek için gereken araçlardan mahrum bırakır.
Ünlü bir filozof olan Pluto, cahil ulusların demokrasi yoluyla ekonomik refaha ulaşmak için mücadele edeceğine inanıyordu. Pluto’nun görüşleri tartışmalı olsa da, bu karmaşık faktörleri daha iyi anlamak için cehalet, demokrasi ve ekonomik kalkınma arasındaki ilişkiyi keşfetmeye değer.
Cehaleti Anlamak:
Cehalet bilgi, anlayış ya da farkındalık eksikliği olarak tanımlanabilir. Uluslar bağlamında cehalet, yetersiz eğitimli, bilgiye erişimi olmayan ve siyasi, sosyal ve ekonomik haklarının farkında olmayan bir nüfusu ifade eder. Cehalet, bir ulusun bilinçli kararlar almasını, demokratik süreçlere etkin bir şekilde katılmasını ve genel kalkınmaya katkıda bulunmasını engeller.
Demokrasi ve Faydaları:
Öte yandan demokrasi, gücü halka veren ve karar alma süreçlerine katılmalarını sağlayan bir yönetim sistemidir. Siyasi özgürlüğü destekler, insan haklarını korur, hesap verebilirliği ve şeffaflığı teşvik eder. Demokratik uluslar genellikle istikrar, ekonomik büyüme ve sosyal ilerlemeden faydalanır.
Yiğit Cilli
2005-2007 arasında Toronto’da ILAC okulunda öğrenim gördükten sonra 2008-2012 yılları arası Londra’da Roehampton Üniversitesinde Uluslararası Ekonomi okumuştur. 2014’den beri Toryum Grup İsimli bir Danışmanlık Şirketi vardır. Buna ek olarak Yeminli Tercümanlık yapmaktadır.
——————————————————————-
Kişi başına düşen gelir son yıllarda hiç olmadığı kadar düşen 10 bin dolar altına indiği ve kazakistan, kosta rika gibi ülkelerin altında kaldığı tüm devlet kaynaklarının bir avuç politik elitin yararına kullanıldığı ve depremde bir kaç siyasi erkin çıkarı yüzünden geç yardım gittiği ve bunun sonuncunda 50 bin insanımızın vefat ettiği bir ülkede dünyanın tüm sosyolog, psikolog ve istatistikçilerini şaşırtan bir şey oldu ve iktidar partisi kimsenin tahmin edemediği rekor bir oy ile seçildi.
Dünyadaki ünlü kumar siteleri bile Kılıçdaroğlunu favori gösterirken Erdoğan için verdikleri oranlar seçilemeyeceği yönünde ve oldukça yüksekti. çoğunlukla Avrupa’daki seçimlerde nokta atışı yapan bu kumar siteleri bile Avrupa’da bildikleri seçimlerin aksine bizim seçimlerde yanıldılar. Bunun nedeni ülkemizde demokrasi kültürünün Avrupa, Amerika ve Japonya’dakinden oldukça farklı olmasıdır.
Türkiye’de 2023 seçimlerinde kimin seçileceğini bilen az sayıdaki kişiden biri de 2500 yıl önce yaşamış Eflatun (Plato)dur. Eflatun Akp’nin nasıl ekonomik ve sosyolojik olarak başarısızlıklara rağmen rekor bir oy ile seçildiğini bize açıklayabilir. Genellikle modern yönetimin temel direklerinden biri olarak selamlanan demokrasi, eğitim düzeyi düşük ülkelerde zorluklarla karşılaşabilir. Vicdansız politikacılar kitlelerin cehaletinden yararlanarak güç kazanıp bir ulusun zenginliğini ve geleceğini baltaladığında, hem Platon hem de Nietzsche bu tür bağlamlarda demokrasinin sakıncalarına ilişkin değerli görüşler sunmaktadır. Amacım bu yazı da, eğitimsiz popülizmin tehlikelerini ve toplumsal temellerin erozyona uğramasını vurgulayarak bu iki düşünürün fikirlerini incelemektedir.
Pluto, cehaletle karakterize edilen ulusların başarılı demokrasiler kurma ve sürdürme konusunda çok sayıda engelle karşılaştığını savunmaktadır. Bu zorluklar şunları içerir:
1. Sınırlı Sivil Katılım: Cahil halklar genellikle demokratik süreçlere aktif olarak katılmak için gerekli bilgi ve anlayıştan yoksundur. Bilgilendirilmiş vatandaşlar olmadan, seçimler ve politika kararları kamu yararı dışındaki faktörlerden etkilenebilir, bu da demokratik temsil ve adalet ideallerini baltalayabilir.
2. Manipülasyona Açıklık: Cehalet insanları çıkar çevrelerinin, demagogların ve propagandanın manipülasyonuna açık hale getirir. Bu manipülasyon, cehaleti kişisel çıkarları için kullanan, demokratik ilkelerden ödün veren ve ekonomik ilerlemeyi engelleyen otoriter liderlerin yükselmesine yol açabilir.
Tüm halkın yapılan yolsulukları ve harcanan paraları gördüğü halde vatan, millet gibi kavramlar ile kandırılması buna güzel bir örnek olabilir. Bugün akpli bürokratların hollanda, ingiltere gibi ülkelerde milyarlarca dolarları olduğu bir sır değildir.3. Zayıf Kurumlar: Demokrasiler, denge ve denetlemeyi sağlamak, hukukun üstünlüğünü korumak ve sosyal ve ekonomik kalkınmayı teşvik etmek için güçlü kurumlara dayanır. Cahil uluslarda kurumlar yolsuzluk, adam kayırma ve uzmanlık eksikliği nedeniyle zayıflayabilir ve refahı teşvik eden politikaların etkili bir şekilde uygulanmasını engelleyebilir.
Kızılay, Afad, Anadolu, Ajansı TÜİK, Tübitak, YSK, Yargıtay, Danıştay, Üniversiteler, Türk Yargısı gibi cumhuriyetin önemli kurumları AKP döneminde tamamen yozlaşmış, bağımsızlıklarını kaybetmişm ve Ülkenin refahı yerine bir avuç insanın revahı için çalışmaya başlamıştır.4. Verimsiz Kaynak Tahsisi: Vatandaşlar kamu harcama öncelikleri hakkında bilinçli kararlar vermek için gerekli bilgiye sahip olmayabileceğinden, cehalet etkin kaynak tahsisini engelleyebilir. Bu da yatırımların israf edilmesine, ekonominin kötü yönetilmesine ve kalkınma beklentilerinin engellenmesine yol açabilir.
Tüm vergilerin, yurt dışından alınan borçların bir avuç yandaş firmaya akması buna örnek gösterilebilir. Kendine yerli ve milli diyen bir parti dolar ile ihale vermiştir bunu kendisine destek veren halk bildiği halde görmemezliği gelmiştir.
Popülist Politikanın Tehlikeleri:
Antik Yunan filozofu Platon, demokrasiye ilişkin çekincelerini dile getirmiştir. Karizmatik demagoglar tarafından yönlendirilen eğitimsiz bireylerin kolayca manipüle edilebileceğini savunmuştur. Okuryazarlık oranının ve eleştirel düşünme becerilerinin düşük olduğu az eğitimli ülkelerde halk, yozlaşmış politikacıların etkisine açık hale gelir. Bu demagoglar halkın duygularını istismar eder ve akıldan ziyade duygulara hitap eden söylemler kullanırlar. Bu senaryoda, eğitimsiz kitleler farkında olmadan güç peşinde koşanların elinde piyon haline gelirler.
Cehaletin Yetiştirilmesi: yüzyılın önde gelen filozoflarından Friedrich Nietzsche, eğitimsiz demokrasilerin doğasında var olan bir başka tehlikeyi tespit etmiştir. Cehaleti sürdüren ve entelektüel gelişimi aktif olarak engelleyen toplumları eleştirmiştir. Bu tür ortamlarda, eğitim eksikliği kendi kendini sürdüren bir döngü haline gelir ve vatandaşlar manipülatif taktikleri ayırt etmek için gereken bilgi ve araçlardan mahrum kalır. Yozlaşmış politikacılar bu boşluktan faydalanarak eğitimsiz kesimde yankı bulan popülist söylemler kullanır ve ulusal refah pahasına kendi iktidarlarını daha da kalıcı hale getirirler
Yolsuzluk ve Ulusal Zenginliğin Yok Edilmesi:
Hem Platon hem de Nietzsche, yozlaşmış politikacılar güç kazandığında bunun sonuçlarının demokratik ideallerin erozyona uğramasının çok ötesine geçtiğini kabul etmiştir. Çoğunluğun liderleri sorumlu tutmak için gerekli bilgiye sahip olmadığı az eğitimli ülkelerde, politikacılar konumlarını kişisel çıkarları için kullanırlar. Bu durum genellikle yolsuzluğun yaygınlaşmasına, kamu fonlarının zimmete geçirilmesine ve kaynakların kötü yönetilmesine yol açarak bir ulusun zenginliğinin yok olmasına neden olur. Kamu varlıkları hortumlandıkça ve kötüye kullanıldıkça, ülkenin ekonomik potansiyeli zarar görmekte ve gelecekteki kalkınması engellenmektedir.
Ulusun Geleceğine Yönelik Tehdit:
Platon ve Nietzsche, eğitimsiz popülizmin bir ulusun geleceği için uzun vadeli sonuçlarının da altını çizmiştir. Toplumlar cehalet kültürünü besleyerek ve yozlaşmış liderleri güçlendirerek entelektüel ve ahlaki gelişimlerini sekteye uğratma riskiyle karşı karşıya kalırlar. Eğitim geri planda kaldığında, yenilikçi düşünce, bilimsel ilerleme ve sosyal uyum zarar görür. Eğitime yatırım yapılmaması sadece şimdiki nesle zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda ülkenin geleceğini de tehlikeye atar, zira gelecek nesilleri bu zorluğun üstesinden gelmek için gereken araçlardan mahrum bırakır.
Ünlü bir filozof olan Pluto, cahil ulusların demokrasi yoluyla ekonomik refaha ulaşmak için mücadele edeceğine inanıyordu. Pluto’nun görüşleri tartışmalı olsa da, bu karmaşık faktörleri daha iyi anlamak için cehalet, demokrasi ve ekonomik kalkınma arasındaki ilişkiyi keşfetmeye değer.
Cehaleti Anlamak:
Cehalet bilgi, anlayış ya da farkındalık eksikliği olarak tanımlanabilir. Uluslar bağlamında cehalet, yetersiz eğitimli, bilgiye erişimi olmayan ve siyasi, sosyal ve ekonomik haklarının farkında olmayan bir nüfusu ifade eder. Cehalet, bir ulusun bilinçli kararlar almasını, demokratik süreçlere etkin bir şekilde katılmasını ve genel kalkınmaya katkıda bulunmasını engeller.
Demokrasi ve Faydaları:
Öte yandan demokrasi, gücü halka veren ve karar alma süreçlerine katılmalarını sağlayan bir yönetim sistemidir. Siyasi özgürlüğü destekler, insan haklarını korur, hesap verebilirliği ve şeffaflığı teşvik eder. Demokratik uluslar genellikle istikrar, ekonomik büyüme ve sosyal ilerlemeden faydalanır.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan yüzde 49,52 alırken, millet ittifakının adayı Kemal Kılıçdaroğlu’ysa yüzde 44,88 aldı. Seçim böylece ikinci tura kaldı ama ‘oyların çalındığı’ iddiaları sürüyor.
HDP’nin tutuklu eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, seçimlerin kurulan bir tezgah yöntemiyle kazanıldığını iddia etmişti. Benzer bir iddia da TİP’ten geldi.
TİP’li Ergün’ün konuya dair açıklamasından öne çıkanlar şöyle:
*Türkiye İşçi Partisi’nin yazılım, veri analisti ve hukukçu arkadaşlarıyla beraber, yani çalışma arkadaşlarımızla beraber onlarca kişinin emeğiyle aslında bir tabloyu, bir vahim tabloyu, bir şaibe tablosunu, seçmen iradesinin nasıl gasp edildiğine ilişkin bir tabloyu bir kez daha görmüş durumdayız. Burada sadece bu seçimle alakalı bir şeyden bahsetmediğimi özellikle vurgulamak istiyorum.
*7 Haziran seçimlerinden bu yana, yani 7 Haziran seçimleri bittikten sonra artık 1 Kasım’a geçildi. 1 Kasım’da seçimler tekrar edildi, o günden itibaren devreye konan bir senaryo, bir proje, bir hak gaspının benzer örneklerini yaşamaya devam ediyoruz.
*Bizzat ben de 2017 yılında yapılan referandumda konuda özel olarak çalışmıştım. O dönemde ölülere oy kullandırıldığını, yani nasıl Fethullah Gülen daha önce “Mezardan kalkıp gerekirse oy kullanacaksınız” dediyse ona benzer yöntemlerle aynı şekilde ölülere oy kullandırıldığını tespit etmiştik. Şimdi benzer bir senaryonun yine yaşandığını açık bir şekilde söyleyebiliriz.
*Bu şöyle oluyor: Pek çok sandık ve okulda iktidar partileri ve çeşitli devlet olanakları kullanılarak tam kontrol sağlanıyor. Bu okullarda, bu sandıklarda kimlerin oy verebileceği, kimlerin oy vermeyeceği, oy vermeyen seçmenler yerine ya da veremeyen seçmenler yerine ne yönde oy kullanılacağı tayin ediliyor, belirleniyor. Şimdi, mesela bunu becerdikleri oranda bütün oylar kendi cephelerine, kendi lehlerine yazılıyor. Beceremediklerinde, yani bütün o seçmenlerin ne yönde oy kullanacağını belirleyemedikleri durumda da kullanılmayan oylar yerine kendilerine oy yazdıklarını görüyoruz. Burada bir yöntem olarak da görev kağıdıyla oy kullanılması, birden fazla oy kullanılması mekanizması işletiliyor.
İstatistiğe aykırı
*İstatistik bilimi bize bir şey söylüyor. Dünyanın her yerinde, otoriter devletler dışında dünyanın her yerinde adil, demokratik seçimlerin yapılabildiği, en azından belli kurallara uyulan her yerde yüzde 95 civarında oy kullanmak bir anormallik, anomali göstergesidir. Çünkü yüzde 95 civarında oy kullanılması demek, yüzde 95 ve üzerinde oy kullanılması demek o seçim çevresinde kimsenin hastalanmadığı, kimsenin ölmediği, yani seçmen listeleri oluşturulduktan sonra seçimlere gidene kadar kimsenin hastalanmadığı, kimsenin başına önemli bir iş gelmediği, kimsenin ölmediği anlamına gelir. Bu, istatistiki olarak imkansızdır.
’20 bin sandık şaibeli’
Türkiye’de 14 Mayıs seçimlerinde yüzde 95 ve üzeri oy kullanılan sandık sayısı 20 bine yakın ve burada seçmen sayısı dört milyon 200 bin civarında. Yani dört milyon 200 bin oyun kullanıldığı yaklaşık 20 bin sandık şaibelidir. Açıkça şaibelidir. Yüzde 98 ve üzeri katılımın sağlandığı sandık sayısı yedi bin civarında. Buralarda geçerli oy sayısı 825 bin 130.
*Şimdi buradan bir örnek vereyim. Örneğin yüzde 98’den fazla oy kullanılan sandıklarda cumhur ittifakının oy oranı yüzde 60’a yakın. Yani normalde aldığından belki de 13- 14 puan fazla bir oy alınmış durumda. Şimdi, yüzde 95 ve üzeri oy kullanılması yüzde 98 ve üzeri oy kullanılması bunlar zaten şaibeli diyoruz. Bir de yüzde 100 ve üzeri oy kullanılmış sandıklar var. Diyelim ki sandıkta 100 seçmen var. Nasıl orada 103- 105- 120 kişi oy kullanabilir? İşte orada da devreye şu giriyor. Görev kağıdıyla orada oy kullanan polis memurları ya da görevliler ya da çeşitli devlet memurları. Burada yüzde 100 ve üzeri oy kullanılan sandık sayısı 4 bin 841. Buradaki sandıklarda kullanılan oy sayısı 422 bin ve buralarda Recep Tayyip Erdoğan’ın aldığı oy oranı yüzde 61’in üzerinde. Yani normalde bize aldığı söylenen oyun 11- 12 puan üzerinde. Burada MHP’nin oy oranı yüzde 13’ten fazla görünüyor.
*Birkaç örnek vermek istiyorum. Şırnak merkez bin 156 numaralı sandıkta oy kullanma oranı yüzde 762. Yani 7- 7,5 kat fazla insan oy kullanmış. Siirt Pervari bin 59 numaralı sandıkta oy kullanma oranı yüzde 233 ve burada toplamda 200 civarında yurttaşımız oy kullanmış görünüyor. Yüzde 100 ve üzerinde oy kullanılan 154 sandıkta Millet İttifakı’na hiç oy çıkmamış. Hiç kimsenin aklına gelmemiş millet ittifakına oy vermek. Burada yine dikkat etmemiz gereken bir unsur var. Buralarda Millet İttifakı partilerinin sandık kurulu üyeleri oy vermemişler. Sandık kurulundan kimse gidip, herhangi bir CHP’li, herhangi bir İYİ Partili ya da herhangi bir Yeşil Sol Partili dostumuz buralara gidip sandık kurulu üyesi olmamışlar veya olsalar bile kendi adaylarına ya da kendi partilerine oy vermemişler. Bu çok çarpıcı bir veri. Bütün bunlar bir şaibe olduğunu açıkça gösteriyor. Biz bu operasyonun bir bütün olarak MHP’yi gözetilen bir operasyon olduğunu düşünüyoruz. Yani cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan’ın lehine sonuçlar alındı ama özel olarak da MHP’nin yine bu sandıklarda ve özellikle devlet görevlileri tarafından gözetildiğini, bu operasyonu yapanların da bunu gözettiğini görebiliyoruz.
‘MHP’ye yazılıyor’
*Bu yüzde 100 ve üzeri oy kullanılan sandıklarda MHP’nin oyu yüzde 13. Yani Türkiye genelinde aldığı oyun çok daha üzerinde bir oy almış durumda. Bazı, yine böyle sandıklarda, örneğin, 7 Haziran seçimlerinde MHP’nin oy oranı yüzde 2’yken şimdi yüzde 16’ya yükselmiş. Öyle sandıklar var ki o sandıklar kapatılmış, bütün devlet görevlileri oraya yönlendirilmiş. MHP daha önce burada yüzde 2 oy alıyormuş, şimdi birden oy oranı yüzde 16’ya çıkmış.
*Birincisi; biz burada zaten kaybedeceğimiz bir seçime gittiğimizi söylemek için bu sözleri söylemiyoruz. Yani işte “TİP neden bunlardan bahsediyor, seçmende umutsuzluk mu yaratmak istiyorsunuz” denebilir. Hayır. Biz yapmamız gereken şeyler olduğunu biliyoruz, görüyoruz, 14 Mayıs seçimlerinin şaibeli olduğunu söylüyoruz ve bu 14 Mayıs seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanıp kazanmadığını bilemeyiz ama Recep Tayyip Erdoğan’ın kazanacak bir oy almadığını açıkça görebiliyoruz. Vumhur ittifakının kazanacak bir oy almadığını açıkça görebiliyoruz.
Oğan detayı
*Bu operasyonda, milletvekili seçiminde MHP gözetilmiştir, bunu görüyoruz. Bu operasyonun bir parçası Anadolu Ajansı olmuştur. Anadolu Ajansı daha ilk dakikadan itibaren çok yüksek oranda Tayyip Erdoğan’ı göstermiş, ardından o daha düşük seviyelere indirmiştir ama daha dikkat çekici olan ve istatistik bilimiyle açıklanamayacak olan şey şudur: Sinan Oğan, Anadolu Ajansı tarafından ilk dakikada kaç oy oranı gösterildiyse, sonuna kadar o oranda kalmıştır. 5,2- 5,3 oranında kalmıştır. Bunun istatistik ve istatistik bilimiyle açıklanması mümkün değildir. Hiçbir örneklem, başından sonuna saatler boyunca hep 5,2- 5,3’ü veremez.
Aşağıdaki rakamlar ve oranlar TÜİK Resmi Internet Sitesinden 01.09.2020 itibariyle alınmıştır (Kaynak için bkz Bazı Ek Notlarım)
EĞİTİM DÜZEYİ KİŞİ SAYISI NÜFUSA ORANI
1.Okuma yazma bilmeyen 2 024 979 %3
2.İlkokul Mezunu (5 yıllık) 17 579 747 %24
3.Okuma-yz. bilip okul mznu olmayan 7 782 603 %11
4.İlköğretim mezunu (8 yıllık) 5 678 694 %8
5.Ortaokul ve Dengi meslek Okulu 13 365 564 %18
6.Diplomalı (Durumu) Bilinmeyen 620 860 %1
A. AZ OKUYAN NÜFUS TOPLAMI 47 052 447 %63
7.Lise ve Dengi Meslek Mezunu 15 426 019 %21
8.Yüksek Okul/Fakülte Mezunu 10 257 791 %14
9.Yüksek Lisans ve 5/6 yıllık okul 1 083 331 %1,5
10.Doktora Yapmış 211 581 %0,5
B .LİSE ve ÜSTÜ OKUMUŞ TOPL. 26 978 722 %37
A + B GENEL TOPLAM* 74 031 169 %100
*: 74 Milyon kişiye göre.
2019 yılında Türkiye nüfusunun yaklaşık 82.000.000 kişi olduğu kabul edilerek, aradaki fark olan 8 milyonun 6 yaşa kadar kesim olduğu tahmin edilerek ve TÜİK resmi internet sitesinde yer alan 01 Eylül 2020 tarihindeki bilgiler esas alınarak yapılan hesaplamaya göre;
Tabloda ilk ara toplam (A) olarak görülen, 47 052 447 nüfusa 6 yaşa kadar olan kesimi de (8 milyon) eklersek, 55 Milyon insanımız eğitimi düşük seviyededir. Diğer bir ifade ile; nüfusumuzun %67 si eğitimsizdir ya da çok düşük eğitim düzeyindedir.
Toplam 82 Milyon’un Sadece 27 Milyon’u ki o da toplam nüfusun %33’ü etmektedir, lise ve üstü eğitim seviyesindedir.
Nüfus sayımı kayıtlarından anlaşıldığı gibi, eğitim durumuna göre Türkiye’de en çok ilkokul mezunu bulunmaktadır. (17 milyon 580 bin). Hiç okul bitirmemiş 6 yaş üstü insan sayımız 9 milyon 807 bin 582 dir. Bunun çoğunluğunu, (6 milyon 185 bin 858) KADINLAR oluşturmaktadır.
BAZI EK NOTLARIM:
a.Bu bilgileri K12 Okulları Yönetim ve İşletme Danışmanı Mehmet Asal’ın Facebook’daki analizinden aldım.
b.Hala okullarda olan çocuk-gençler henüz mezun olmadıkları için “Az Okuyan Nüfus” toplamı içinde gözükmektedir. Yani aralarında okumaya devam edecek bir öğrenci kitlesi de vardır. Ama buna rağmen “Az Okuyan Nüfus” oranımızın hala çok yüksek olduğu kesindir.
c.Bu istatistikler nicelikseldir. Yani eğitim sistemimizin müfredat içeriği, kalite ve kalkınmamıza katkı yetersizliği de ayrı bir sorundur.
d.Bu analizi ülkemizin kalkınabilmesi ve uygarlık seviyesi için eğitimin, özellikle kızlarımızın eğitimine ve “OKUMA OLANAĞI” oluşturmamızın ve TEV, TEGV, TOG gibi kuruluşların önemini vurgulamak için aktardım. 10 binlerce kişinin eğitimine az da olsa katkı sağlamış ve kendisini de hala eğitmeye çalışan birisi olarak, okumuş kesimimizin taşın altına elini koymadan, ötekileştirerek ahkam kesmelerini de farklı bir tür cahillik veya ego olarak değerlendiriyorum.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.